CHP’li belediyelerin göze güzel görünen uygulamaları var: Su ve otobüs ücretlerinde indirim yapmak, Kent Lokantaları ve kreşler açmak gibi.
Bu uygulamalar o kadar beğeniliyor ki Ak Parti’li belediyeler de benzerlerini yapmaya başladı.
Ama aslında bu uygulamalar yanlış uygulamalar.
Su ve otobüs ücretlerindeki indirimin yanlışlığı hemen ortaya çıkıyor: Belediyeyi aldıklarında yaptıkları indirimlerden hemen sonra suya ve otobüse zam yapmaya başlıyorlar.
Doğrusu da bu: Her şeyin bir maliyeti var. Suyu da ulaşım hizmetini de maliyetinin altında veremezsiniz. Elinizdeki kaynaklar sınırsız değil.
Kent Lokantaları ve kreşlerdeki yanlışlık o kadar kolay ortaya çıkmıyor. Halbuki her ikisi de belediye tarafından zararına işletiliyor. Burada yine belediyelerin ellerindeki kaynakların sınırlı oluşuna takılıyoruz.
Ek olarak, lokanta ve kreşler zarar etmese bile yine de yanlışlar. Çünkü bunların sonu yok. 15 yerine 150 tane mi lokanta açacaksınız? 150 yerine 1500 tane açmanın önündeki engel nedir? Sonra, kendimizi neden lokanta ve kreşle sınırlayalım ki? Berber-kuaför hizmetleri de çok pahalı, belediyeler bu hizmetleri de versin. Belediyeler elektrik ve İnternet bağlantısı hizmetine de girsinler. Girmedikleri yer kalmasın.
Bu saçma durumun sonu yok görüldüğü gibi.
Belediyelerin hizmet alanları kısıtlı ve böyle kısıtlı kalmalı. Belediyeler yerel hizmet sağlayabilirler ama merkezi iktidarın bozduğu ekonomiyi düzeltemezler, telafi edemezler.
Belediyelerin kısıtlı hizmetleri nedir, ne olmalıdır?
Öncelikle klasik hizmetleri iyi vermeliler: Sular akmalı, çöpler toplanmalı, yollar asfaltlanmalı, yağmur yağdığında su baskını olmamalı.
Bu klasik hizmetlerin bile önü açık ve çok iş yapılabilir: Toplanan çöpler değerlendirilmeli, su atıkları biyolojik arındırmadan geçirilmeli.
Yine klasik sayılacak hizmetler arasında, konut sorununun çözümü için arsa üretimi sayılabilir. Belediyeler konut değil arsa üretmeli. Yani, konutların yapılacağı alanları belirlemeli, bu alanların imar planlarını yapmalı, bu alanlara su-kanalizasyon altyapısını sağlamalı. Ek olarak, üretilen arsalarda göze güzel görünecek bir mimariye uyulması için örnek tasarımlar yapmak da belediyelerin işleri arasında sayılabilir.
Belediyeler bu hizmetleri verirken bütçe dengesine dikkat etmeli. Halktan alınan vergiler, merkezi idareden gelen paralar çarçur edilmemeli, anlamsız borç yapılmamalı. Bu nedenle, belediyeler uygulamalarının denetlenmesi için mekanizmalar oluşturmalı. Bu mekanizmaların oluşturulması için CHP merkezi de katkı verebilir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun merkezi yönetim için bir kesin hesap komisyonu önerisi vardı: İktidara gelir gelmez mecliste bir kesin hesap komisyonu kuracaktı, komisyonun başına ana muhalefet partisinden birisini geçirecekti ve yapılan harcamalar bu komisyon tarafından denetlenecekti. Peki, bu mekanizmanın belediyelerde gerçekleştirilmemesi için bir engel var mı? Örneğin, İstanbul’da İmamoğlu böyle bir komisyon kursa, başına da belalısı Tevfik Göksu’yu geçirse iyi olmaz mı?
Bütçe dengesi derken üst düzey çalışanların çifte maaş alması uygulaması konusunda da bir tutum belirlemek gerekiyor. Ak Parti iktidarında çokça eleştirilen bir uygulama bu: Bir yönetici birden fazla yerden maaş alabiliyor. Ama bu uygulama Ak Parti ile sınırlı değil: CHP’li belediyelerde de hemen tüm üst düzey yöneticiler birden fazla yerden maaş alıyor. Bunun en büyük nedeni olarak da, nitelikli üst düzey çalışanlara normalde verilen ücretin çok düşük kalması gösteriliyor. Nedeni ne olursa olsun, birden fazla maaş almak doğru değil. Ama üst düzey yöneticilere daha fazla gelir sağlamak da zorunlu gibi. Bunun çözümü bu çalışanlara ek yararlar sağlamak olabilir. Örneğin, üst düzey yöneticilere lojman ve makam arabası verilebilir. Bir lojmanın çalışana sağlayacağı maddi yarar 50-60 bin liralık kiradan kurtulmak demektir, bu da hatırı sayılır bir katkıdır. Aynı şekilde, makam arabası da üst düzey yöneticilere yine 50-60 bin liralık bir katkı sağlayabilir. Bu makam arabalarının özel işlerde kullanılabileceği de de belirtilirse ev bütçesine büyük katkısı olur. Belediye hizmeti bir kamu hizmetidir ve bu hizmeti yerine getirenlerin daha da fazla gelir beklememesi gerekir. Kamu hizmeti dünyalığın yapılacağı bir alan değildir.
Son seçimlerle birlikte ortaya çıkan bir başka bilgi de Ak Parti’li başkanların saray yavrusu belediye binası yapmaları, bu binalarda kendilerine aşırı büyük odalar ayırmalarıydı. Peki, bu konuda ne yapılabilir?
Burada Ülker grubunun kuralları örnek alınabilir. Murat Ülker bir keresinde topluluk olarak bir anayasaya sahip olduklarını, makam odalarının büyüklüklerinin bile bu anayasada yazdığını söylemişti.
CHP merkezi bu türlü bir belediye anayasası hazırlayabilir, başkan ve diğer belediye görevlileri için makam odalarının büyüklüğünü belirleyebilir.
Belediye binaları ve makam odaları konusunda örnek bir belediye başkanı var: Ak Parti’li Altındağ Belediye başkanı Veysel Tiryaki. Tiryaki’nin ne yaptığını anlatalım.
Mehmet Altınsoy’un belediye başkanlığı zamanında Samanpazarı’ndaki harika bir park yok edildi, yerine Altındağ Belediyesi için devasa bir bina yapıldı. Bina belediye için olması gerekenden çok büyüktü. Veysel Tiryaki Altındağ belediyesine başkan olduğunda, binanın önemli bir kısmını kiraya vererek binayı değerlendirdi. Halbuki aynı dönemde diğer belediye başkanları daha da büyük binalar yapıyorlardı. Tiryaki şimdi de bu binayı yıkıp eski parkı ortaya çıkartıyor, doğru bir iş yapıyor.
Medyada büyük yankı uyandıran, çok tepki çeken Sancaktepe belediye binası benzeri binalar için de benzer şeyler yapışabilir: Belediye o binaların sınırlı bir alanını kullanır, gerisi değişik şekillerde değerlendirilir.
Belediyeler öncelikle klasik hizmetleri doğru düzgün vermeli. Ama bu başka hiçbir şey yapmasınlar anlamına gelmez. Belediyelerin düşük maliyetlerle belde ekonomilerini canlandıracak işler yapması mümkün.
Bir öneri genç işsizliğini, gençleri girişimciliğe yönlendirerek çözmek. Ülkemizde genç işsizliği büyük bir sorun. Genç işsizliği gençleri belediyelere alarak da çözülemez. Peki, belediyeler ne yapabilir bu konuda?
Ülkemizde bir girişime yönelmenin önünde büyük sorunlar var. Başta gelen sorunlardan birisi, en küçük işletmenin bile bir muhasebeciyle çalışmasının zorunlu olması. Muhasebe ücreti de aylık en az bin TL. Buna bir de her ay verilmesi gereken KDV beyannamesinin harcı olan 310 TL’yi ekleyelim. Bir genç bir iş açtığında, hiç para kazanmasa da bu iki harcamayı yapmak zorunda. Kullandığı su ve elektrik de konutlara göre daha pahalıya fatura ediliyor. Belediyeler muhasebecilerle anlaşabilir, genç girişimcilerin muhasebe ücretini ve aylık beyanname harcını ödeyebilir. Elektrik konusunda bir şey yapamasa da suyu indirimli olarak verebilir. Bunu otuz yaş altı girişimciler için beş yıl yapsalar düşük bir maliyetle beldelerindeki ekonomiyi canlandırabilirler. Kendi üzerlerindeki iş isteklerini de hafifletebilirler. Gençlerin bu şekilde açtığı her işletme başarılı olacak diye bir şey yok: Bir genç yaptığı işin para kazandırmadığını görürse birkaç yıl içinde işletmesini kapatıp çıkabilir, kendisine büyük bir zararı olmaz. Ama başarılı olanlar hem kendileri için hem de işe alacakları insanlar için büyük bir değer yaratır.
Belediyeler daha başka şeyler de yapabilirler.
Örneğin, genç-yaşlı herkesi deprem konusunda eğitmek, ilk yardım eğitimi sağlamak, deprem ve yangın gibi felaketler için tatbikat yaptırıp herkesin böyle bir felakette ne yapacağını neredeyse ezbere bilmesini sağlamak gibi.
Başka bir uygulama da gençlere yüzme öğretmek olabilir.
Gençler, çocuklar sıcak havalarda yakınlarındaki ırmaklarda, göllerde ve deniz sahillerinde serinlemeye çalışıyor ve her yıl yüzlerce kişi ne yazık ki boğularak ölüyor. Belediyeler ne kadar fazla kişiye yüzme öğretirse o kadar iyi olacaktır.
Görüldüğü gibi, belediyelerin yapabileceği çok şey var. Yeter ki istensin.