Deniz Gezmiş İle Hesaplaşmak

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı kötüdür, acıklıdır.

İdam, ilkel ve geri dönüşü olmayan bir cezadır.

İdamlarına üzülmek insanidir, doğrudur.

Ama genç yaşta idam edilmiş olmaları onları, onların davalarını haklı yapmaz. Onları suçsuz da kılmaz.

Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi kişiler demokratik mücadeleye inanmayan kişilerdi.

Onlara göre, ülkede işler yolunda gitmiyorsa silaha sarılmak, vurmak-kırmak gerekirdi.

Sergiledikleri şiddet, faşist şiddete karşılık falan değildi.

Faşist şiddet hiç olmasa da onlar felsefeleri uyarınca şiddete başvuracaktı.

Deniz Gezmiş Atatürkçüyüm diyordu; değildi.

Atatürk her zaman yasallığı savundu.

Mücadelesini hep yasal ve demokratik zemine oturttu.

Deniz Gezmiş ise yasallıktan ve demokratik mücadeleden umudunu kesmiş birisiydi.

İdamından hemen önceki sözleri bile bu durumu açıklığıyla gösterir:

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi!
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın işçiler, köylüler!”

Deniz Gezmiş’in son sözlerinde görüldüğü gibi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları için önemli olan Kemalizm, Atatürkçülük, demokrasi değil, Marksizm-Leninizm’dir.

Onlar Devrim yapmak isterler.

Onların yapmak istediği devrimin Atatürk devrimleriyle hiçbir ilgisi yoktur.

Onların kafalarındaki Devrim’i Mahir Çayan’dan (Mahir Çayan, Toplu Yazıları) öğrenebiliriz:

Marksist devrim anlayışı, sürekli ve kesintisiz bir ihtilal sürecini öngörmektedir.

Devrim, halkın devrimci girişimiyle-aşağıdan yukarı- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığıyla-yukarıdan aşağıya- daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesidir.

Peki, bu devrim nasıl olacaktır? Onu da yine Çayan’dan okuyalım:

Proleteryanın burjuva diktatoryasını alaşağı edebilmesi için devrimci şiddete, zora başvurması zorunludur.

Zor, Marx’ın deyişiyle, bir yenisine gebe olan her eski toplumun ebesidir.

Çayan’ın Toplu Yazılar kitabında “düşman” sözcüğü 42 kez,”savaş” sözcüğü 447 kez, “silah” sözcüğü 144 kez, “zor” sözcüğü 64 kez geçer. “Zor” sözcüğü “işimiz zor” cümlesindeki gibi değil, “bunu zorla çözeceğiz” cümlesindeki gibi bir anlama sahiptir. Örneğin, şöyle der:

“Marx ve Engels’in genel kural olarak “zora” dayanan devrimi öngördüğünden bir tek kelimeyle bile bahsetmemek, Marx ve Engels’i tahrif etmekten başka bir şey değildir.”

“genel kural, burjuva diktatoryasının “zorla” parçalanarak, proletarya diktatoryasına dönüştürülerek sosyalizme geçiştir.”

“Barış” sözcüğü ise kitapta yalnızca 96 kez geçer ve hemen her seferinde devrimci mücadelenin barışçı olamayacağını anlatmak için kullanılır. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi:

“sınıf mücadelelerinin, barışçıl bir biçimde hallolunabileceğini ileri süren Proudhon’a Marx’ın verdiği cevap kesindir.
“… Ancak artık sınıfların ve sınıf çelişmelerinin bulunmadığı bir düzendedir ki, sosyal evrimler, artık siyasi devrimler olmaktan çıkacaklardır. O zamana kadar toplumun her yerinden değiştirilip, düzeltilmesinin arifesinde sosyal bilimin son sözü şu olacaktır, YA MÜCADELE, YA ÖLÜM, YA KANLI SAVAŞ, YA DA YOK OLMA.”

Mahir Çayan, Deniz Gezmiş ve arkadaşları yukarıda gösterilen nedenlerle şiddete eğilimlidir, şiddete düşkündürler.

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının şiddete düşkünlüklerinin çok fazla örneği vardır.

Turhan Feyizoğlu’nun, Sinan Cemgil’i (ve diğer devrimcileri) anlattığı “Sinan” adlı kitabında bu tür örnekleri bulabiliriz:

ODTÜ Ülkü Ocağı mensubu gençler “Folklor ve Türk Müziği Şöleni” başlıklı bir gecenin afişlerini ODTÜ’nün değişik yerlerine asar.

TDGF’liler 19 Ocak’ta bu afişleri yırtar. Kendilerine karşı çıkan Ülkü Ocaklıların üzerine İrfan Uçar, Yusuf Aslan, Mehmet Sait Kozacıoğlu, Münir Ramazan Aktolga, Faruk Güven, Veysel Akın ve bazı gençler saldırır. Daha sonra Celal Öztürk, Mehmet Kargı ve Mahmut isimli Ülkü Ocaklı gençlerin yurttaki odası basılır.

Saldırılardan SGÖ’lüler, SDDF’liler ve bazı ODTÜ öğretim üyeleri de nasibini alır.

1970 Ocak ayında, “Toplum Polisi Kaldırılmalıdır!” afişi asan SGÖ’lüler, “ODTÜ’de ancak biz afiş asabiliriz!” tavrıyla bazı TDGF’liler tarafından dövülür.

SDDF, 21 Mart 1970 Cumartesi günü Ankara’da miting yapmaktadır. Aralarında ODTÜ’lü devrimcilerin de bulunduğu TDGF’liler kendi konuşmacılarına izin vermedikleri için başta SDDF Genel Başkanı Nail Gürman olmak üzere bazı SDDF’lileri döverler; sonra da SDDF’nin izin alarak yaptığı gösteriyi devam ettirirler.

10 Şubat’ta Yurtlar Komitesi, 4. Yurt komite odasında toplantı halindeyken oda basılır, ODTÜ Yurtlar Müdürü Mehmet Yılmaz’ın üstü aranır. 25 Şubat’ta Hikmet Büyüklimanlı’nın odası tekrar basılır, Büyüklimanlı tehdit edilir. 1 Nisan’da Orhan Mertdoğan tehdit edilir. 21 Temmuz’da Prf. Yaşar Handur’un odası basılır. Odada bulunan Dr. Mehmet Aykut dövülür. Dr. Şevket Ali Beğ de 30 Temmuz’da saldırıya uğrar. ODTÜ İşçi Sendikası’nın başkanı Osman Şengül dövülür.

Forumdan sonra yürüyüşe geçen binlerce öğrenci, Rektörlük binasının etrafını çevirerek giriş çıkışları kontrol altına alır. Binadaki görevliler öğrencileri içeri sokmamak için kapıları kilitler. Ancak öğrenciler camları kırarak içerir girerler ve memurları dışarı çıkarırlar. Çıkmak istemeyenler de zor kullanılarak dışarı atılır.

Milli Demokratik Devrimciler (MDD), ODTÜ Öğrenci Birliği’nin üniversite içindeki olanaklarını ele geçirebilmek amacıyla bir bahaneyle olay çıkarırlar. Koray Doğan tabancasıyla havaya bir el ateş eder. Çıkan olaylarda MDD’ciler sosyal demokratlara karşı “devrimci şiddet” kullanır.

Daha sonra sosyal demokratlar da bu şiddete şiddetle karşılık verir: Metin Çulhaoğlu ve Ertuğrul Kürkçü’yü yalnız yakaladıkları zaman döverler.

ODTÜ Sosyal Demokrasi Derneği binası MDD’ciler tarafından tamamen tahrip edilir.

Olayları görüşmek ve suçlu öğrencileri tespit etmek üzere toplanan Üniversite Disiplin Kurulu üyeleri, aynı gün toplantı sırasında “Toplumcu” grup üyelerinin baskınına uğrar. Bu sırada Disiplin Kurulu’nda ifade veren ODTÜ Öğrenci Birliği eski başkanı İskender Odabaşoğlu da tartaklanır.

Ankara ve İstanbul’dan gelen devrimci gençler, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği’ni (İÜTB) ele geçirmek amacıyla genel kurulda çaba gösterirler….(İstanbul’a) gelen öğrencilerin hemen hepsi silahlıdır. Ankara’dan gelen gençler İTÜ Gümüşsuyu Yurdu’nda kalırlar… Ankara’dan gelen Mehmet Sait Kozacıoğlu, Mustafa Taylan Özgür’ün de aralarında olduğu bir grup arkadaşının yanında, İstanbul Üniversitesi Merkez Bahçesi’nde silahını çekerek birkaç el ateş eder… Polis Mehmet Sait Kozacıoğlu’nu yakalamak ister. Mustafa Taylan Özgür bu sırada silahla vurularak ağır yaralanır.

Sinan Cemgil, Mustafa Yalçıner, Yusuf Arslan ve birkaç kişi daha gece kampüsten şehre iner. Sokakta rastladıkları birkaç Amerikalı subaya saldıran grup, TUSLOG binasını da kurşunladıktan sonra ODTÜ’ye geri döner…Bir öğrenci lideri şu konuşmayı yapar: Ölen bir arkadaşımıza karşılık 10 can alacağız.”

15 Ekim 1969 akşamı…yürüyüş yaparak Rektörlük binasının önüne gelen öğrenciler, binanın önünde havaya birkaç el ateş ederler, bu arada atılan taşlarla bazı camlar kırılır.

Olayı protesto eden devrimci öğrenciler, Prof. Şaplakoğlu’na sahip çıkmaya çalışan Mustafa Dirilten ve Tezer Fırat adlı iki öğrenciyi rehin alır ve tartaklar.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, 8 Aralık’ta Matematik Bölümü binasının altında mescit olarak kullanılan bir odayı ve iki yurt binasının altında mescit olarak kullanılan odayı basarlar ve burada bulunan kişileri tartaklarlar.

Aralarında Ömer Balköse ve Fahri Doğu’nun da bulunduğu öğrenciler, saat 11.00’de Ankara-Eskişehir yolunu trafiğe tamamen kapatırlar ve kurulan barikatların arkasına geçerek otururlar. Hüseyin İnan, silahı olanlara mermi dağıtır… Yol açıldıktan sonra bazı öğrenciler üniversitenin yakınındaki bir trafik polisi noktasını tahrip ederler. Polis noktası, gençler tarafından kurşun yağmuruna tutulur…TDGF Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü şunları söyler: Artık faşizmin saldırısını beklemeden, güçlerimizi toplayıp en zayıf yerlerinden vuracağız. Bundan böyle mücadele kan ve ateş içinde yürütülecektir.

Deniz ve arkadaşları 11 Ocak 1971 Pazartesi günü, yaptıkları banka soygunundan sonra otomobille doğruca ODTÜ’ye giderler.

Hüseyin İnan ve 15 arkadaşı, El-Fetih kamplarında aldıkları eğitimden sonra, kaçakçılar tarafından 1 Şubat 1970 Pazar günü Suriye sınırından Türkiye’ye geçirilir…Hüseyin İnan, Alpaslan Özdoğan ve Mustafa Yalçıner, yanlarında getirdikleri silah ve malzemeleri, Tıp Fakültesi’ne 30 metre uzaklıktaki Fis Kayası yakınlarında bir yere gömerler. Daha sonra burada arama yapan güvenlik kuvvetleri, 4 tomson, 461 mermi, 15 savunma bombası ile bir sandık tahrip bombası ve 15 parça dinamit ve fitil bulur.

Sinan, TİP Genel Kurulu’nu baskına yeltenen “Camgöz İlhan” denen İlhan Kalaylıoğlu’nu döver; öyle ki elinden zor alırlar.

1970 yılı sonlarında Deniz, Sinan’ın Taylan adında bir oğlu olduğunu öğrenir; “Bu, Taylan’a bizden hediye olsun” diyerek Sinan’a 6.35’lik bir tabanca hediye eder.

Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan, İbrahim Seven’in üzerine yürürler. Tartışma gittikçe şiddetlenince Hüseyin ve Deniz bir ara silahlarını çekerler. Forumda çok büyük kavgalar çıkmaz ama bazı kişiler tartaklanır.

29 Aralık’ta, sabaha karşı saat 04.00 sularında otomobille ABD sefareti önüne gelen Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan; sefaret önünde nöbet tutan polis memurları Nuri Selçuk ve Vahap Çınar’ı silahla taradılar.

Bir gün Deniz Gezmiş; Fahri Doğu, Ömer Balköse ve arkadaşlarının kaldığı yurt odasına gider, “Niye vermiyorsunuz ulan, ateistler!” diyerek kullandıkları radyoyu alır, sonra da yanlarından ayrılır.

Sinan, Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 11 Ocak 1971’de, aynı gün açılmış olan Türkiye İş Bankası Emek Şubesi’ni saat 16.15’te soyarlar.

Akademik Konsey (ODTÜ) derhal toplantıya çağrılır. Konsey toplantı yaparken dışarıdaki öğrenciler de dinamit ve tabanca patlatırlar.

“Dağcılar” (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) arabayla üssün kapısından çıkarken kapıda nöbet bekleyen güvenlik görevlilerini de kurşun yağmuruna tutarlar.

ODTÜ bahçesinde, ABD cumhurbaşkanlarından John. F. Kennedy’ye ithaf edilmek üzere dikilen anıt dinamitlenerek yerle bir edilir.

ODTÜ’de geleneksel olarak her yıl kış koşusu yapılmaktadır. Yarışa katılan öğrenciler, yurdun önünde hakemin başlama işaretini beklemektedir. Bu sırada, tabanca sesini duyan atletler koşmaya başlarlar. Fakat etraftaki kahkahalar ve hakemin “Durun, işareti ben vermedim” demesiyle atletler başlangıç yerlerine dönerler. Muzırlık olsun diye silahını ateşleyip atletlerin koşuya erken başlamasına neden olan Deniz’dir.

27 Şubat 1971 Cumartesi günü ODTÜ Atölyeler Müdürü Nihat Çokyüce’nin kapı zili, Sinan ve Hüseyin tarafından çalınır. Kapıyı açan Çokyüce’yi silahla tehdit eden gençler müdürü bağladıktan sonra otomobilini alırlar. THKO ekibi, Çokyüce’nin otomobilini Bahçelievler 8. Cadde’nin sonunda bulunan İş Bankası’nı soymak için almışlardır.

Deniz, Sinan, Yusuf ve Alpaslan, dört ABD’li eri silahlarıyla dürterek kablo makaralarının arkasında bulunan otomobile götürürler.

(ODTÜ Yurtlarında arama yapılırken)

Bu sırada bazı yurtlardan silahlarla ateş açılır…Ateş sonucu bir er yaralanmış, yurtlardan gelen bir kurşun da albayın bindiği otomobilin kelebek camından sekmiş; ayrıca üçüncü yurttan atılan bir patlayıcı madde Albay Mehmet Öztoprak’ın yanına düşmüştür. Ardından aralıklı olarak dokuz buçuk saat süren çatışma başlar…Çatışmalarda Mimarlık Fakültesi öğrencisi Erdal Şener, Mevlüt Meriç isimli bir asker ve Aziz Yaltan isimli aşçı ölmüştür.

Hüseyin İnan, Amaç Apartmanı’nda bulunan arkadaşlarına, “Üç adamla, beş adamla da olsa bir savaşa girildi. Gerilla sözünde durmalı, THKO’nun itibarı korunmalı. Bu nedenle ABD’li erlerden en yaşlısını vurun” diye talimat gönderir.

İstanbul THKO ekibinin, ekonomik gereksinimlerini karşılamak için yaptıkları ilk eylem, Gümüşsuyu’nda bulunan Philips Anonim Şirketi’ni tehdit ederek para almaktır…THKO ekibinin eylemleri arasında banka soygunu da vardır. Cihan Alptekin, Alpaslan Özdoğan, Yavuz Yıldırımtürk, Nahit Tören, Taşkın Tanman ve İbrahim Öztaş; 5 Mart 1971 günü Akbank Selamiçeşme Şubesi’ni soyarak 8.500 lira alırlar. Cihan Alptekin, Nahit Tören, Oktay Kaynak ve İbrahim Öztaş, 19 Nisan 1971 günü İş Bankası Gaziosmanpaşa Şubesi’ni soyalar; 23.630 lira alırlar. Ömer Ayna, Oktay Kaynak, Zerruh Vakıfahmetoğlu ve Avni Gökoğlu; 3 Mayıs 1971 Pazartesi günü, Ziraat Bankası Unkapanı Şubesi’ni soyarak 57.000 lira alırlar. Unkapanı Ziraat Bankası Şubesi soygununda bazı aksilikler olur. Soygun sırasında bankanın odacısı Tahsin Yaman öldürülür.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları şiddete eğilimli oldukları gibi kızlı-erkekli partiler ve balolara da karşıdırlar.

ODTÜ’de yapılacak bir balo hakkında Sosyalist Fikir Kulübü’nün açıklaması dinci aşırıların açıklamalarına benzer:

ODTÜ en devrimci üniversitedir. Faaliyetlerimiz için bizlere hak verilmedi, fakat kıyafet baloları, maskeli balolara daima izin verildi. Bu baloların birer seks partisi olduğunu bilmeyen var mı? Bizim üniversitemizde, halk çocuklarının üniversitesinde, jandarma koruyuculuğunda Türklüğünü ve saçlarını kesmeyi unutmuş züppeler, cinsi arzularını tatmin ettiler.

Kızlı-erkekli balolara Deniz Gezmiş’in kişisel tavrı da aynı şekildedir. Can Dündar’ın Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Deniz Gezmiş yazılarında şöyle bir bilgi var: Sosyalist ülkelerden gelen gençlerle birlikte yapılan bir baloda müzik dinlenip dans edilmesine tepki gösteren Deniz Gezmiş “Sosyalist ülke gençliği böyle mi olur?” deyip müzik yapan grubun davulunu tekmeleyip patlatır.

Yukarıdaki bilgilerden görüldüğü gibi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, yasal yollardan demokratik mücadele yapan kişilerin destekleyeceği, olumlu karşılayacağı kişiler değildir.

Onlar çoktan geride kalması gereken bir zihniyetin, şiddete tapan bir zihniyetin temsilcileridir.

Bize düşen de onları ve düşüncelerini reddetmektir.

Şu yazıları okumakta da yarar var:

http://muratyildirimoglu.com/makaleler/antikomunizm.htm

Mahir Çayan’ın doğum günü dolayısıyla

8 Yanıt to “Deniz Gezmiş İle Hesaplaşmak”

  1. Zafer Latif Says:

    Hocam elinize sağlık. Uzun zamandır bu fikre kapılıyor ancak bu denli detaylı bir yazı hazırlayacak kadar donanımlı görmüyordum kendimi. Bu konudaki boşluğu kapattığınız ve benim içinde bir referans oluşturduğunuz için çok teşekkür ederim.

    • muratyildirimoglu Says:

      Düşüncelerin için teşekkürler Zafer. Hesaplaşmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Bu hesaplaşmayı hepimizin yapması lazım. Şiddet dolu Devrim düşüncesi bize göre değil. Bu anlayışla bağımızı koparmalıyız.

  2. Burçak Çubukçu Says:

    Ellerine sağlık. Uzun ama bilgi verici bir yazı olmuş. Sevgiler.

  3. mert orucu Says:

    O zamanki olaylara gününüze göre yorumlayıp gününüze göre çözüm buluyorsunuz.. En son ne zaman patronunuza başkaldırıp ‘HAYIR’ diyebildiniz.. İstemediğiniz birşeyi yapmayarak ne zaman ‘ÖZGÜR’leştiniz.. Siz ilk önce kendinizle hesaplaşın sonra Deniz GEZMİŞ ile hesaplaşırsınız!!!

  4. Kızıldere Anması | Muratyildirimoglu's Blog Says:

    […] https://muratyildirimoglu.wordpress.com/2014/11/13/deniz-gezmis-ile-hesaplasmak-2/ […]

  5. Mahir Çayan’ın doğum günü dolayısıyla | Muratyildirimoglu's Blog Says:

    […] https://muratyildirimoglu.wordpress.com/2014/11/13/deniz-gezmis-ile-hesaplasmak-2/ […]

  6. Bir Şiir İki Beste | Muratyildirimoglu's Blog Says:

    […] https://muratyildirimoglu.wordpress.com/2014/11/13/deniz-gezmis-ile-hesaplasmak-2/ […]

  7. Halkçı Liseliler sol kolları havada Deniz Gezmiş’i anıyorlar | Muratyildirimoglu's Blog Says:

    […] Deniz Gezmiş İle Hesaplaşmak | Muratyildirimoglu’s Blog (wordpress.com) […]

Kızıldere Anması | Muratyildirimoglu's Blog için bir cevap yazın Cevabı iptal et